Osmanlı denince ilk akla imparatorluk gücü gelse de adetleri, yaşantısı, giyiminde ve mimarisinde ki ihtişamıyla da tarihe geçti. Osmanlı dünyasında gezintiye çıkan herkes harem yaşantısını orada yaşayan kadınların neler yaptığını nasıl giyindiklerini merak eder. Büyük bir imparatorluk olan Osmanlının zenginliği kıyafetlerine de yansır. Üstüne birde kadınların süslenmeyi sevmesi eklenince saray kadınlarının giyimi şıklığın, asaletin, zarafetin, ihtişamın adresi olur.
Zevkli seçimleriyle saray kadınlarının kıyafetleri her zaman beğenilip, dikkat çekmiş, merak edilmiştir. Özellikle seçtikleri kaliteli kumaşlarla dokumacılığın gelişmesine katkıda bulunmuştur Osmanlı. Kıyafetlerin uzun, bol ve işlemeli olması önemliydi. Sebebi ise daha heybetli ve zengin görünmek. Erkekler heybetli görünmeyi seçse de Osmanlı saray kadınlarının tercihi ihtişam ve güzellikti. Kaftanların Osmanlı kıyafetlerinde yeri ayrıydı. Kadın ve erkek genelde her kıyafetin üstüne yakıştırıp giydikleri özel simli işlemeli bazen kenarları kürklü azamet göstergesi kaftanlar Osmanlının en önemli giysisiydi.
Kıyafetlere yansıyan ihtişamda Osmanlının zenginliğini, kudretini gösteriyordu. Saray kadınlarının kıyafetlerinde tercih ettikleri kumaşlar: kemha (brokar), kadife, çatma (bir kadife türü), seraser (altın ve gümüş alaşımlı telle dokunmuş ipekli kumaş), diba, atlas, canfes, tafta, çuha, sof ve şal gibi kumaşlardı.
Osmanlı kıyafetlerinde bir diğer önemli özellik ise desenlerdi. El işlemeleriyle yapılan çiçek desenlerinin her bir motifinde ayrı bir sanat vardı. En çok kullanılan desen Lale motifiydi, adeta Osmanlıyla bütünleşmişti.
Osmanlının laleyi çok sevip kullanmalarının nedeni, Lale isminin “ebced” hesabında Allah ismine tekabül etmesiydi. Ediplerce “Yaratıcının” yaratıklarına tecellisiydi lale. – Lale Arap harfleriyle yazılıp tersten okununca da Osmanlının amblemi Hilal ve Ay oluyor.-
Yaz aylarında kadınların tercihi “bürümcük” isimli ince, rahat kumaştan yapılan topuğa kadar uzanan gömleklerdi. Elbiselerin altına topuk üstünden uçkurla sıkılmış şalvarlar giyilirdi. Osmanlı kadınları üst üste her türlü kıyafetleri kullansalar da kıyafetler bütünüyle uyum içindeydi.
15. yy da saray kadınları İstanbul’un giyim kuşamına yön verendi. Özellikle 16.yy da sanat ve zanaat da olduğu gibi giyimde de en yüksek düzeydeydi. 17. yy da imparatorluğun ekonomisine paralel olarak giyimde de sadeliğe ve dokuma kalitesinde düşüklüğe gidildi. 18. yy da Tanzimatın ilanıyla başlayan batı merakı Meşrutiyetin ilanıyla da iyiden iyiye yayılınca Avrupa modasının etkileri görülmeye başlanır. 18. yy kıyafetleri çok süslü olsa da kullanışsız ve kalitesizdi.
Jakar dokuma tezgahlarının ve sentetik boyaların üretime başlamasıyla kıyafetlerin renk ve desenleri zenginleşmişti. Lale devriyle değişen sosyal hayat süslenme ve giyimde de anlayışı etkilemiş, elbiselerde üç etek,kollar geniş, uzun ve yırtmaçlı ,sim sırma işlemeli modeller gözde olmuştu.
Sultan Abdülaziz’in Avrupa seyahatinden sonra üç etek ve şalvara olan rağbet azalır ve iki etek entariler moda olur.
II. Abdülhamit döneminden itibaren bindallılar yerini, Batı’nın da etkisiyle uzun etek ve ceketten oluşan oluşan takımlara bırakır. Etek ve ceket takımlarında ise atlas, tafta, münakkaş gibi ipekli kumaşlar kullanılır. Bu tarzın ilk örnekleri bindallıyı anımsatan oldukça uzun kuyruklu ve korsajlı ceketten oluşur. Kollar kısalıp daralır. Daha sonraları tafta ve sim dokumalı ipek kumaşlardan uzun, kloş etekli, balenli, vücudu saran, üstü pelerinli modeller giyilir.
Osmanlının dış kıyafetlerin içlerinde, kaftanların kenarlarında ve kol uçlarında kürkü, başlıklarında ve takılarında da ağırlıklı olarak mücevheri, kalın kemerleri sıkça ve severek kullandıkları göze çarpanlar arasında.